Güven Eksikliği Ve Olası Sorunlarımız
Güven eksikliğini hem bireysel hem de iş hayatı olarak iki
kısımda incelemek önemli olacaktır.
Psikologlar olarak biz insanı biyopsikososyal varlık olarak
tanımlarız. Güven kavramına bahsettiğimiz üç boyuttan baktığımızda:
1.
Biyolojik Kökenler
Doğada insan olarak tek başımıza
var olabilen bir tür değiliz bu nedenle hayatta kalabilmek için başkasına
bağımlı yaşama sürmek zorundayız. Bu nedenle bebeklikte tamamen bakım verene karşı
muhtaç olma ve ona karşı güvenme duygusu temel bir ihtiyaca dönüştü.
Bir diğer konu olarak özellikle beynimizde
yer alan amigdala ve prefrontal korteks bölgeleri tehdit durumunda çevreyi
analiz edip var olan tehditi algılamaktan ve yanıt vermekten sorumludur. Güven
hissi sinir sistemimizdeki kortizol seviyesinin azalıp oksitosinin artışıyla anlaşılabilmektedir.
2.
Psikolojik Kökenler
Bebeklikte tutarlı ve sevgi dolu bir deneyim
yaşayanların hayatlarında daha güvenli vağlar kurdukları ve yaşamdaki
zorluklara karşı daha dirençli oldukları Bağlanma Teorisi’nde açıklanmaktadır.
Güven kavramı yalnızlıktan kaçınma ve bir yere ait olma arzusunu yansıtır ve bu
nedenle hem bireysel hem de kolektif düzeyde bir motivasyon sağlayıcıdır. Çünkü
insan hayatı belirsizliklerle doludur. Bu belirsizliklerle başetmenin yolu
güven içinde olduğunu bilmektir. Güven insanın bulunduğu çevrede kendini değerli
ve yeterli hissetmesiyle iliiişkilidir. Bu his bebeklikte bakımveren ile başlar
ve erken çocukluk döneminde net olarak şekillenir ve yetişkinlikte dahi ilişkilerinin
belirleyicisi olur.
3.
Sosyal ve Kültürel Kökenler
Doğamız gereği sosyal canlılarız. Tek başımıza
var olamadığımız için çevremizde iş birliği ve güvene dayalı bir gruba ait olma
ihtiyacımız vardır. Bu kültürel şekillenme ve toplumların organizasyonunda
belirleyici olmuştur. Bu nedenle bazı toplumlarda bireysel güvenlik ön planda
iken bazısında kolektif güven ön plandadır.
İş hayatına güven en önemli sorunlardan biri olarak
görülmektedir. Gerek çalışan gerek yöneticilerde bulundukları takım içindeki
güven eksikliği, iş performanslarını ve kariyerlerini olumsuz etkilemektedir.
Bu güven eksikliğinin nedenlerine bakacak olursak:
Yönetim Tarzı ve Mikroyönetim: Kurumsal olmayan veya kurumsallaşmasını
tam gerçekleştirememiş yönetim anlayışında
yönetme kavramı, çoğu zaman kontrolü elden bırakmamaya dayalıdır. Böyle bir
durumda, çalışanlar yeterince takdir edilmedikleri ve kendi yetkinliklerine
güvenilmediğini düşünecektir. Yöneticiye karşı güvensizlik durumunda iş yerinde
inisiyatif almaları halinde hata yapma korkusu nedeniyle yeni fikir öne sürmek
veya sorumluluk alması engellenmiş olacaktır.
Yetersiz Geri Bildirim Mekanizmaları: Güven eksikliği acık
iletişim eksikliği doğuracaktır. Yapıcı geri bildirim almak ve vermek konusundaki
eksiklik nedeniyle, bireylerin kendi değerlerinden şüphe etmelerine yol açacaktır.
Kurumlar genelde üzerinde detaylı düşünmese de güven eksikliğinin
sonuçları veri kaybı, ekip uyumsuzluğu ve sık değişen çalışanlar olarak kuruma
zarar vermektedir.
Güvensiz bir ortamda inisiyatif alamayan çalışan doğal
olarak iş akışında aksamalara neden olmaktadır. Çalıştığı ortamdaki ekip arkadaşlarına
karşı güvensizlik olası çatışmaları çözüm değil tıkar hale getirecektir. Ve yine
çalışanlar çalıştıkları kurumda güvende değillerse kendilerini değerli
hissedemedikleri için uzun vadeli bir bağlılık göstermekte zorlanacaklardır.
Güven eksikliğinin çözümü adına hem bireysel hem de organizasyonel
yapının dinamiklerini iyi belirlemek gerekmektedir. Kişilik envanterleri ile
kişinin güven arayışının ne olduğu kişiye özgü olarak anlaşılabilmektedir. Bu sayede
sorunların kökenine inmek ve hem bireysel hem de ekip düzeyinde çözümler sunmak kritik
öneme sahiptir. Kendini tanıyan birey ekip içindeki rolünde farkına varacaktır.
Bu doğal olarak uyumlu ve verimli çalışma ortamını yaratacaktır. Bu nedenle çalışanların
güven konusundaki beklentilerinin ne olduğunu görmek ve bunu ortadan kaldırmak
ileriye dönük çok daha mantıklı bir adım olacaktır.